akan Tekin'i üniversite Kültür Merkezi girişinde Filistinli öğrenciler çiçeklerle karşıladı. Tekin, müzik dinletisini ve Kafkas halk oyunları gösterisini izledi. Daha sonra Bakan Tekin, Dünya Gazeteciler Günü dolayısıyla basın mensuplarına gül verdi.
Bakan Tekin, Kültür Merkezi'nde yaptığı konuşmada, akademik yılın hayırlara vesile olmasını dileyerek, "Ayrıca bugün Dünya Gazeteciler Günü. Kahrımızı çeken basın emekçisi, gazeteci arkadaşlarımızın da gününü kutluyorum. İnşallah hep beraber daha güzel haberlerin yapıldığı, gazetecilerin insanları daha mutlu ettiği bir dünyayı hep beraber inşa ederiz diyorum." şeklinde konuştu.
Üniversitelerin performanslarının artık salt akademik bilgi üretimi üzerinden veya akademik yayın üzerinden ölçülmesini biraz demode bulduğunu anlatan Bakan Tekin, "Yurt dışındaki üniversitelere baktığımızda üniversitelerin performansları, artık toplumsal fayda üretme kapasitesiyle ölçülüyor. Yani üniversitede üretilen akademik bilginin üniversitenin yerleşkesinin bulunduğu ilin, bölgenin ekonomisine, toplumsal yapısına tarihî ve kültürel birikimine ne tür katkıları var? Ne tür katkılar yapmayı planlıyor? Performanslar biraz bunun üzerinden ölçülüyor." ifadesini kullandı.
"Terörsüz Türkiye" sürecinde olduklarını hatırlatan Tekin, Türkiye açısından bunun salt bir terör problemi olmadığına dikkati çekerek şunları kaydetti:
"Türkiye açısından aynı zamanda bir demokratikleşme problemi, insan hakları problemi, kalkınma problemi. Bunu hepiniz biliyorsunuz zaten. Burada üniversitede ders veren öğretim üyelerine, lisans öğrencilerine bu konunun detaylarını anlatacak değilim ancak bazı konuları çabuk unutuyoruz. O hususları müsaade ederseniz hatırlatmak istiyorum. Ne bunlar? Dünyanın her tarafında iki kutuplu bir yapı ortaya çıkıyor. Bir: Demokrasiden, insan haklarından, adaletten yana olanlar. İki: Gerek kendi çıkarları açısından gerek farklı sebeplerden dolayı vesayetçi düzenleri, antidemokratik yapıları ve hukuksuzlukları meşru gören ve onun tarafında yer alanlar. Türkiye'de de aslında bugün 'Terörsüz Türkiye' diye ifade etmeye çalıştığımız sürecin biraz hikâyesini buradan okumak lazım."
Türkiye'de bilhassa 19. yüzyıldan itibaren bambaşka bir süreç başladığına değinen Tekin, "Ulus devletlerin üzerine inşa edildiği formlar, ülkeler içinde imparatorluk yapılarının yerine ortaya çıkan yapılar, ülkeler içinde ayrıştırıcı ve ötekileştirici politikaların, uygulamaların hayata geçmesine sebebiyet verdi. Ben bu konuyla ilgili bilhassa son 40-50 yıllık süreçle ilgili paylaşımlarda bulunmak istiyorum. Bu ayrıştırıcı, ötekileştirici hususlar o ülkelerde demokrasiyi, insan haklarını, hukuk devleti ilkesini güçlendirmeye yönelik adımları da sabote etmiş oldu. 1960'lı yılların Türkiye'sini hatırlayın, 27 Mayıs'ta başlayan süreçte Türkiye demokrasisini kesintiye uğrattı. 27 Mayıs darbesini yapanlar bir kez daha ihtiyaç duyduklarında nasıl davranacaklarının planlamasını, kurgusunu yaparak iktidarı tırnak içinde sivillere devretme yolunu seçtiler ama öyle bir yapı kurdular ki Türkiye yaklaşık on yıl sonra bir kez daha darbe süreciyle karşı karşıya kaldı. 12 Mart muhtırasını yaşadık. Ardından yine kurulan tuzaklarıyla dolu Türkiye'nin toplumsal yapısı ve siyasal yapısı on yıl sonra bir kez daha bizi terörle karşı karşıya getirdi fakat her bir darbe süreci, bir sonraki darbe sürecini kolaylaştıracak, bir sonraki darbe sürecinin daha meşru kabul edilebileceği bir altyapıyı da beraberinde getirdi." diye konuştu.
Bunu yapanların o ülkenin güçlenmesini, siyaseten güçlenmesini, ekonomik olarak güçlenmesini, bölgesinde büyük güç sahibi olmasını istemediklerine değinen Bakan Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"... Ve her seferinde de yeni adımlar atıyorlar. Kendilerini revize ediyorlar. Benim iddiam şu: 12 Eylül darbesini yapanlar Türkiye'yi 28 Şubat'a götüren sürecin de altyapısını hazırladılar."
Bakan Tekin, 3 Kasım 2002 öncesinde Türkiye'nin sıkıntılı dönemlerden geçtiğini anlatarak, "Bu ülkede Kürtçe konuştuğu için Kürtçe konuşmaktan imtina eden arkadaşlarımız, dostlarımız vardı. Kendisini Kürt olarak tanımlamaktan çekinen arkadaşlarımız, dostlarımız vardı. Şimdi neredeyiz? Bakın şu anda Kültür ve Turizm Bakanlığımız Kürt entelektüellerinin, Kürt edebiyatçılarının eserlerini basıyor. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde Kürtçe kurs, özel öğretim kursu yani özel kurs açmak serbest." dedi.
Bakanlık bünyesindeki okullarda seçmeli Kürtçe derslerin okutulduğunu belirten Tekin, bu dersleri okutmak üzere resmî öğretmenler atadıklarını aktardı.
Bakan Tekin, uluslararası toplantılarda konuştukları konularda hep derdinin ve muradının insanların geleceği olduğunu ifade ederek, bunun da hep birlikte barış içinde yaşamakla mümkün olacağını dile getirdi.
İnsanların insanlığa yatırım için eğitilmesi gerektiğine inandığını söyleyen Tekin, "Herkesin hakkına ve hukukuna riayet edildiğini, herkesin diğer insanların başta yaşama hürriyeti olmak üzere bütün temel hak ve hürriyetlerine sahip çıktığı ve dünyanın neresinde olursa olsun temel hak ve hürriyeti elinden alınan, neresinde olursa olsun mazlum hâle getirilen bir vatandaş, bir insan varsa dünyada hep beraber onun hakkını koruyalım diye bunu yapıyoruz. Eğitimi bunun için yapmamız lazım. Biz insanları bunun için eğitmek zorundayız. Bilimi bunun için üretmek zorundayız. Eğer insanlara refah getirmeyecekse, adalet getirmeyecekse, demokrasi ve insan hakları getirmeyecekse o zaman bu bilimin insanlığa ne faydası var? Çocukları ne için eğiteceğiz? Dolayısıyla bütün bunları yaparken asıl işimizi unutmamamız gerektiğini ifade ettim." şeklinde konuştu
"Dünyada barışan, insan haklarına, adalete riayet eden bir kuşak yetiştirmek zorundayız"
Tekin, konuşmasını şöyle tamamladı: "İsrail'deki bu vahşete sessiz kalanlar da bu eğitim kurumlarında. Böyle bir dünya mı istiyoruz arkadaşlar? Böyle bir dünyaya hep beraber karşı çıkabiliriz. Neden Müslümanların veya Doğu dünyasının hakkı, temel hak ve hürriyetleri söz konusu olduğu zaman bu uluslararası metinler devreye girmekte, bu uluslararası metinler referans gösterilmekte bu kadar gecikiyor? Bunların hepsi insanlık olarak hepimizin problemi ama entelektüeller olarak bizim problemimiz. Millî Eğitim Bakanlığı olarak biz bu süreçten üstümüze bir ders çıkardık. Dünyada barışan, insan haklarına, adalete riayet eden bir kuşak yetiştirmek zorundayız. Bu, temennilerle olmuyor çünkü bu coğrafya daha önce sahip olduğu birlikte yaşama şuuruyla bütün dünyaya örnek gösterilmiş idi. Bir şey eksildi. Aramızda bir şey çıktı ki bunu şimdi yapamıyoruz. Bunu yapacak, bunu yeniden yeşertecek adımlar atmak için Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'ni öğretim programlarına uygulamaya başladık."